Huzur, bir günün bin yıl gibi yaşandığı ihtişamlı bir
aşkın anlatısı mı? Artık çoktan göçmüş, ihtişamlı
bir medeniyetin ardında bıraktığı huzursuzluğun
anlatısı mı? 1948 tarihli tefrika duyurusundaki
ifadeyle, “Harbin başladığı günün hudutlardan,
siyasi muhitlerden, muharebe meydanlarından
uzak hikayesi” mi?
Bütün bu soruların birbirlerinin yerine geçerek
bütünleştiği, bir olduğu; aynı anda hepsinden
uzak, aynı anda hepsine yakın müphem bir
içsel ...